Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Genel Başkanı Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz, FORBES dergisinde yayınlanan röportajda yaptıkları çalışmalar ve özellikle kadınların bilim dünyasındaki rolünü güçlendiren İnovasyonda Kadın Projesi’ni anlattı.
Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
KADEM olarak 2013 yılından bu yana kadınların sosyal, siyasal hayatlarında ve iş yaşamlarında yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesine yönelik çözüm odaklı söylemler üretiyoruz. Aynı zamanda kadınların taşıdıkları farklı kimliklere saygının genişletilmesi için çalışıyoruz. Bir dizi konferans, panel ve çalıştaylarla sorunların derinine inerek anlamaya çalışıyor ve bu doğrultuda kampanyalar, projeler geliştiriyoruz. Türkiye’nin 30 ilinde temsilciklerimizle, deyim yerindeyse “Türkiye’de yaşayan kadınların nabzını tutuyoruz”. Her ilin ekonomik, kültürel ve toplumsal yapısı farklıdır. Bu anlamda temsilciklerimiz ile o ilde kadına yönelik eksiklikleri tespit edip o soruna çözüm bulmaya çalışıyoruz. Örneğin Denizli’de eski hükümlüler, şiddet mağduru ya da eşi çalışmadığı için kendi çalışmak durumunda kalan kadınlara meslek edindirmek adına fırınlarda çalışabilmeleri için bir eğitim projesi başlattık. Aynı şekilde Gaziantep’te 30 kadına simülasyonlu cihaz eşliğinde forklift eğitimi projesini devreye aldık. Yine bu bölgede karşımıza çıkan mülteci kadınlara yönelik sosyo-kültürel entegrasyon projelerini hayata geçiriyoruz. KADEM, Türkiye’nin güncelini takip eden, değişen toplumsal, siyasal ve ekonomik dinamikleri göz önüne alarak kadın meselelerini takip eden bir dernek.
Toplum, sürekli değişkenlik gösteren bir olgudur. Dolayısıyla özellikle söylem üreten STK’ların kendini sürekli olarak güncelleyebilmesi çok önemli. Bu yapısıyla KADEM’in kadın meselelerine yeni bir bakış açısı ve soluk getirdiğini söylememiz yanlış olmaz. Bizim her daim dile getirdiğimiz şöyle bir söylemimiz var: Kadın güçlendiği zaman aile, ekonomi, sosyal hayat, demokrasi, nihayetinde devletiniz güçleniyor. Kadının ailesi ile iş yaşamı veya diğer faaliyetleri arasında ikileme düşmediği daha adil, daha dengeli bir toplumsal ve siyasal yapıyı hayata geçirebilmeliyiz. Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim; bizler ailenin bütünlüğüne, birliğine ve gücüne inanan bir STK’yız. Ancak tüm bu saydıklarım sadece kadınların değil, kadınlar ile erkeklerin; yani anneler ve babaların birlikte başarabileceği bir şeydir. Adaletten kastımız budur. Gerek aile içinde, gerek sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta daha dengeli ve adil bir rol dağılımına ihtiyacımız var. Bu yüzden KADEM olarak hükümetten yapılan tüm düzenlemelere ilaveten kadına yönelik daha fazla iyileştirici politikaların hayata geçirilmesini bekliyoruz.
Son zamanlarda İnovasyonda Kadın Projesi ile gündemdesiniz. Türk kadınının girişimcilik potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnovasyonda Kadın Projesi, 2015 yılından beri yürüttüğümüz bir proje. Genel anlamda kadınların girişimcilik yeteneklerinin arttırılması ve projelerini nitelikli istihdam oluşturma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri amacıyla yola çıktık. Ortağımız TÜBİTAK MARMARA TEKNOKENT ile üç yıldır “Bir Fikrim Var” diyerek kampa başvuruda bulunan 300’ün üzerinde kadın girişimciyi değerlendirmeye alıyoruz. Bu 300 başvurudan 30’u, değerlendirmeler sonucunda Girişimcilik Kampı’na katılmaya hak kazanıyorlar. Bir hafta boyunca girişimcilik, pazarlama ve ticarileştirme alanlarında eğitim, tecrübe ve uygulamalarla fikirlerini nasıl geliştirebilecekleri hakkında deneyim ediniyorlar. Sektörlerinde başarılı melek yatırımcılarla tanışma fırsatı da yakalayan kadın girişimcilerimiz; kamp sonunda kendilerine ve fikirlerine daha güvenli, atacakları adımları daha iyi bilerek daha sağlam bir şekilde ayrılıyorlar. Kampa katılım hakkı kazanan 30 projeden ilk beşine 25.000 TL ödül veriyoruz. Bu sene de 7-14 Ekim tarihleri arasında 3. Girişimcilik Kampı’nı gerçekleştirdik. İlk beşe giren projeler, gıdadan kozmetiğe, yenilenebilir enerjiden giyilebilir enerjiye, biyoteknolojiden sağlığa uzanan her sektörden fikirleri kapsamaktadır. Projemizin Kapanış Programı’nda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu ve TÜBİTAK MARTEK katılımı ile ilk beş başarılı projenin sahibine ödüllerini verdik. Her şeyin çok hızlı değişkenlik gösterdiği bu çağda, kadınları bu değişimin bir parçası yapmak ve onlara bu imkanı verebilmek için “İnovasyonda Kadın” diyoruz. Her zaman bu motivasyonla hareket eden KADEM olarak, kadınların bilim ve teknoloji dünyasına geç kalmadan toplumdaki rolünü güçlendirmek için çalışıyoruz.
21. yüzyılın modern toplumunda ve rekabetçi iş dünyasında kadınların konumu nedir?
Hepimizin bildiği gibi modernizm tüm toplumun pratiklerini değiştiren bir olgu. Bu değişim kadınlar için de çok şey ifade ediyor. Bir kere kırsal üretimde yer alan kadının hayatı ile günümüzün modern hayatında kadınların durumu ve hatta toplumun kadına bakışı son derece açık gözlemlenebilir bir durum. Kadının hizmet sektörüne, üretime ve daha fazla oranda tüketime katılımının desteklendiği, hatta araçsallaştırıldığı bir süreçten geçiyoruz. Bizden önceki nesillerin mücadelesi sayesinde kadınların çalışma hayatına katılımının mümkün olduğunu görüyoruz ama hala eşit fırsatlara sahip değiller. Bu eşitsizliği ortaya çıkaran faktörlere baktığımızda aile ve iş hayatında kadın-erkek arasında rollerin adaletsiz dağılımı kadar önemli olan bir nokta var ki bu da iş dünyasının rekabetçi yapısı. İşverenler, aynı niteliklere sahip kadın ve erkek adaylar arasından erkeği tercih ediyor. Çünkü kadının evi ve çocuğu ile ilgilenmesi gerektiğini, kadın çalışandan erkekten elde edeceği verimi alamayacağını düşünüyor. Bu rekabet nedeniyle kadın, hep daha fazla niteliğe sahip olmak ve daha fazla fedakârlık yapmak zorunda kalıyor. Tabii bu durum sadece işe alımda yaşanmıyor, kadınların kariyerlerinde yükselmelerinde de aynı sorunu yaşadıklarını görüyoruz. Kadınlar yönetici pozisyonunu hak ettikleri halde bu pozisyonlarını erkeklere kaptırıyorlar. İş dünyasının ve aslında tüm toplumun bu yanlış ve dar bakış açısından kurtulması gerekiyor. KADEM olarak sıkça dile getirdiğimiz gibi, kadının dâhil olmadığı üretim de, siyaset de yarım ve eksiktir. Bu konuyu 2015 yılında yürütme komitesinde yer aldığımız G-20’nin bir açılım grubu olarak Türkiye’nin dönem başkanlığında düzenlenen W20 Zirvesi’nde de öncelikli olarak dile getirdik. Sorunun çözümüne yönelik olarak kadının hem iş hem ev yaşamı arasında kuracakları dengede cinsiyet adaleti yaklaşımının göz önüne alınmasına dikkat çektik. Bu açıdan kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık ile ilgili yapılacak yasal düzenlemeler önem arz etmektedir. Kadının cinsiyetinden dolayı maruz kaldığı eşitsizliğin ve adil olmayan yapının STK’lar, toplumun farklı kesimleri ve devlet eliyle yeniden daha dengeli ve fırsat eşitliğinin uygulandığı bir boyuta taşınması gerekmektedir. Kadının ekonomide daha güçlü yer alması anlamında sadece devletin yapacağı yasal düzenlemeler yeterli olmayacaktır. Asıl mevzu, özel sektörün pragmatist ve rekabetçi zihniyetten arınması ile ilgilidir. Erkek dominant bir düzenin içerisinde bir taraftan ailesinin düzenini korumaya çalışmak, diğer taraftan içinde bulunduğu bu rekabetçi yapı ile mücadele etmek zorun kalan kadının sürdürülebilir bir kariyer hedeflemesi erkeklere göre hiç kuşkusuz daha meşakkatli ve yorucu oluyor. Ancak dünyanın nihai tüketicisinin %50’sinin kadın olduğunu düşündüğümüzde, yine bu kadınların ihtiyaçlarını en iyi belirleyenler yine kadınların kendileri olacaklardır. Bir şirketin veya kurumun başarılı olması, çalıştırdığı cinsiyetler arasındaki adil dağılımda yatmaktadır. Öte yandan karar alma mekanizmalarındaki kadın sayısının hala az olması, sorunların çözümünde kısır kalınmasına yol açıyor. Yönetim seviyesinde ne kadar çok kadın varsa çözümler de o kadar etkili ve güçlü oluyor. Toplumun yarısını oluşturan kadınların karar alma mekanizmasında da aynı oranda var olması, toplum refahı için de gerekli. Bu şekilde kadın hem iş dünyası hem de kamusal alanda daha rahat bir hayat sürdürebilir.