Tarık Akan’ın kaybı sevenlerini derin üzüntüye boğarken, onun ‘Öz kardeşim’ dediği Zeki İrfanoğlu, sanatçının bilinmeyen yönlerini anlattı.
Ne iş yapardı, gerçekten cankurtaranlık yaptı mı, neden okul açtı, son vasiyesi neydi? Tüm bu soruların yanıtları Habertürk’ten Öznur Karslı’nun Zeki İrfanoğlu ile yaptığı röportajda yer alıyor.
 
TARIK’IN HABERİ YOKTU
“Ses Dergisi onun yazgısıydı. Ben sadece vesile oldum... Tarık o zaman lisedeydi. Bana okulun kapanmasına yakın 2 resmini getirdi. Ses Mecmuası’nın da abonesiydim. ‘Ulan sen bu kadar güzel misin?’ dedim. Ertesi gün Ses’e gittim. Tarık’ın haberi yoktu. Oradaki yetkili yarışmanın bittiğini söyledi. Adamla resimleri almadı diye kavga ettim. O sırada merdivenlerden bir bey indi. O kişi Erman Şener’di. Resimleri gösterdim ama ‘Yarışma bitti’ diyerek beni azarladı. Üzüldüğümü görünce resimlere baktı. Görünce kalakaldı. ‘Sen bunu nereden tanıyorsun?’ dedi. ‘Arkadaşım’ deyince, ‘Bu resimler bende kalacak, 1 ay sonra yarışma var’ dedi. Ertesi gün Tarık’a durumu anlattım.

TARIK GÜNEŞ GİBİ PARLIYORDU
Yarışma günü beraber gittik. 200 kişinin içinde Tarık ‘güneş’ gibi parlıyordu. Benim mavi kazağımı giymişti. 16 Ocak 1971’de yayımlanan dergide birinci ilan edildi. Mehmet Şendil, Tarık’ı aradı. İlk filmi ‘Solan Bir Yaprak Gibi’ydi. 10 bin lira para aldı. O parayla babasına ve kendisine bir palto aldı. Parayı Elmadağ’daki gece kulübünde yedik. O gecenin sabahında Elmadağ’dan Sirkeci’ye yürüdük. Trene de kaçak binip Bakırköy’e geldik. 3 gün sonra filmi başlayacaktı. Plajda güreşirken burnunu kırdım. İlk filminde kırık burunla oynadı. O filmden sonra Tarık başladı zaten.”
 
CANKURTARANLIK YAPMADI
“Tarık’la her gün görüşürdük. Ben çok iyi dert dinlerdim. Bana çok anlatırdı. 1970’lerde Dolmabahçe Stadı’nda 19 Mayıs törenlerinde şeref tribününde gazoz satardık. Kâğıt sattık. Tarık’ın cankurtaranlık yaptığı söylendi. Tarık hiçbir zaman cankurtaranlık yapmadı. Bizim 8 senemiz her yaz Ataköy Plajı’nda geçti. Ataköy Plajı’nın müdürleri, çalışanları tanırdı. Kiraya verdiğimiz kayığımız vardı. Biz kayıkla gezerken kadınlar, çocuklar boğulduğunda Tarık’la kurtarmaya giderdik. Boyu uzun ve çok iyi yüzdüğü için boğulanları çıkarırdı. Bundan adı cankurtarana çıktı. Beraber işportacılık da yaptık.”
 
ÇOK YARDIMSEVERDİ
“Kurduğumuz okulun yakınında eşimin ajansı vardı. Yanıma gelirken okulun bulunduğu yeri alıp mektep yapmamızı söyledi. Sanat mektebi yapacaktık. Binanın sahibiyle tartıştık ama sonunda Tarık anlaştı. Sonra okul yapmaya karar verdik. Çok yardımseverdi, çok insanı ameliyat ettirdi. Durumu olmayanlara çok yardım etmiştir. ‘Şu mahallede şu fakir’ de, kamyonla eşya gönderirdi. Depremde de bir kamyon yardım gönderdi. Ama bunları asla söyletmezdi, çok kızardı. Şu an duysa bana küfür ederdi.

OKUL YAPARKEN TAKSİYİ SATTI
Tarık, salon filmlerini bırakınca 5 kuruşsuz kalmıştı. Ertem Eğilmez’le kavga ediyorlardı, kara listeye almışlardı Tarık’ı. Evimizdeki videoları sattık, bunlarla Tarık 2 ay geçindi. Sonra bir yerden borç bulup taksi aldık. Şoför çalıştırıp taksicilik yaptık. 1.5 yıl böyle geçindi. ‘Maden’ filmiyle yeniden sinemaya dönünce, teklifler patlayınca bir taksi daha aldık. O taksiyi de bu okulu yaparken sattık.”

BEN ÇOK GÜZEL HAYAT YAŞADIM BE KOZALAK
“Tarık tam 46 gün cezaevinde kaldı. Çünkü ben 46 gün Selimiye’nin kapısındaydım. 47’nci gün çıktı. 2 metrekarede 5 kişi kaldı. Çıktığı zaman bitik haldeydi. Maçka’ya gitmiştik. ‘Bir İstanbul’u seyredeyim’ demişti. Ülkesine, kimseye küskünlük yaşamadı. 14 ay evvel hastalık başına geldiği zaman ‘Maddi durumun iyi, Amerika’ya gitsene’ dedim. Bana ‘Atatürk gitmedi ki ben niye gideyim?’ dedi ve buradaki doktorlarla kaldı. ‘Bu hastalık bana niye geldi?’ diye hiç sorgulamadı. Hastalığının tehlikeye girdiğini anladığı zaman, ‘Sana bir şey diyeceğim Kozalak. Senin bunu öğrenmeye hakkın var artık’ dedi. Ben ağlamaya başlayınca da: ‘İşte sana bu yüzden söylemiyorum, hemen ağlıyorsun diye.’ Ölmeden 23 gün önce de ‘Ben çok güzel hayat yaşadım be Kozalak’ dedi.”
 
SADECE TEK KELİMELİK VASİYET BIRAKTI
“Tarık bana ‘Kozalak’, biz ona ‘Bakkal’ derdik. Zuhuratbaba’da şarap almaya giderdik. Şaraplar üst raflardaydı. Tarık’ın boyu uzun olduğu için uzanır alırdı. O yüzden ona ‘Bakkal’ derdim. Tarık Akan’ın vasiyeti tek kelimeydi. O benimle gidecektir. Ne bu okulla ilgili, ne başka bir mal mülkle ilgili. 2 yıl önce hayatını yazmaya başlamıştı. Bana ‘Sen ‘Kozalaklar’ı yaz, ben de ‘Yeşilçam’ı yazayım’ dedi. Hastalığı çıkınca bana, ‘Zeki yorgunum, sen de yazmayı bırak’ dedi.”
‘BİZE ‘97’MDE ÖLECEĞİM’ DERDİ’
“Ölüm haberini oğlu Barış’tan aldım. Yoğun bakıma alınmıştı. Doktor hazırlıklı olmamızı söylemişti. Sigarayla ilgili çok kızıyordum, dümdüz küfür ediyordum ona. Elinden alamıyordum, son 1 aydır bırakmıştı. Akciğeri yüzde 90 sigaradan hasar gördü. 7 kişilik arkadaş grubumuz her toplandığımızda her birimiz ‘Ben şu tarihte öleceğim’ derdik. Tarık da ‘Yok kardeşim ben 97’de, dedemin öldüğü yaşta gideceğim’ derdi.”
‘KOZALAKLAR’IN HİKÂYESİ
‘Kozalaklar’, Tarık Akan’ın çocukluktan bugüne gelen 7 arkadaş grubuna verdikleri isim. Akan’ın kitabını yazmayı istediği ‘Kozalaklar’ adlı arkadaş grubundan kendisinin ölümüyle birlikte 3 kişi hayatta kaldı.
 

Tarık Akan anlatıyor; işportacılıktan yıldızlığa giden hayat hikayesi

Yeşilçam'ın yakışıklı jönü Tarık Akan 1972 yılında bir gazeteye verdiği söyleşide işportacılıktan sinema yıldızlığına uzanan hayat hikayesini anlattı. İşportacılık yaptığını, okuma arzusuyla nasıl yanıp tutuştuğunu ve Ses dergsinin yarışmasına nasıl katıldığını kendi cümleleriyle ifade ediyor...

DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN