Burçin Tetik'in İletişim yayınlarından çıkan öykü kitabı Annemin Kaburgası, kimliğinden onur duyanların, aşkı özgürce yaşayanların, göçmenliğin dilini en iyi bilenlerin, cinselliğin üzerindeki toplumsal tahakküme meydan okuyanların, basmakalıp değerlerden ve birörnek yaşam biçimlerinden usananların öykülerinden oluşuyor. 

Beni ben yapan bir öz var mıydı sahi? Bedenim, sesim, dilim, evim dediğim yer değişmişti ya, başka bir insan mı olmuştum artık? Oysa olduğum kişiyi ısrarla, onu yok etmeye çalışan her şeye, herkese rağmen yavaş yavaş kabuğundan çıkarmıştım ben.

 Burçin Tetik, ayrıştırıcı söylemlere, yaşamımızı çepeçevrelemiş öfke diline, gökkuşağının tüm renkleriyle karşılık veriyor. Özgün, duyarlı, cesur… O meşhur şarkıdaki gibi, gökkuşağının üzerinde bir yerde, ta yukarıda…

İletişim Yayınları internet sitesinde kitaptan bir bölümü okuma fırsatı da sunuluyor. 

Buradan aldığımız kısa bir bölümü paylaşıyoruz. 

....

ANNEMİN KABURGASI

Bir insan nasıl boydan boya yarıldıktan sonra aynı kişi olarak uyanabilir? Yaralarının iyileşmesi için annemin kemik

çorbası içmesi lazım. Mahallenin çocukluğumdan beri aynı yerde duran kasabına gidiyorum. On yıldan fazladır et yemedim. Kasap dükkânının kokusu çocukluğumdan hatırladığım gibi; çiğ et ve beklemiş buz kütlelerinden çıkan soğuk

koku burnumu yakıyor. Midemden gelen özsuların genzime yükseldiğini duyuyorum. Kasap çırağı, “İyi misin abla?”

diyor, suratım beyazlamış olsa gerek. Elimi “Bir şeyim yok”

anlamında sallıyorum, ama hemen dükkândaki beyaz plastik sandalyelerden birine oturuyorum, yoksa düşeceğim.

Şimdi düşemem. Anneme çorba yapmam gerek. Annem evde yalnız. Annemin karnı boydan boya yarık. “Bana haşlamalık ver oradan bir kilo. Bir de bütün tavuk,” diyorum. Et

istemenin normalliğini ne de kolay hatırladım. Para verip

canlıların kesilmiş bedenlerini satın almak son derece gündelik bir iş. Vitrinde duran cansız, derisi yüzülmüş kuzu bedenlerine bakmamaya zorluyorum kendimi. Oysa çocukken

nasıl da olağandı hepsi. Kuyrukları hâlâ bedenlerinde du ran kuzuların camlar boyu asılı kaldığı bir çocukluk. Şiddetin adı çocuklukta konamaz ki zaten. Kasap satırını indiriyor kırmızı liflerin kapladığı uzun kemiğe. Kemik pürüzsüz,

ikiye ayrılıyor. Annemin karnını da böyle mi yardı doktor?

Dün rüyamda aynaya bakıyordum. Pirinç çerçeveli, oval

bir duvar aynası. Çocukluğumda portmantonun yanına asılı ufak aynanın büyüğü sanki. Yüzümde bir değişiklik yok,

kırk yaşına bastığım günküyle aynı. Ama başımın üzerinde bir tuhaflık var. Saçlarım yer yer dökülmüş, döküldükleri yerlerde pembe et birikintileri oluşmuş. Üzeri bıçakla kesilmişçesine pürüzsüz parlak pembeden yaralar. Dokunmaya korkuyorum. Gördüğüme inanamıyorum. Ben ne zaman

hasta oldum? Annemin hastalığı ne zaman benim başıma

geldi? Başa gelmek dedikleri bu muydu?

Sibel hastaneye gelmedi. Aile değil, arkadaş gibi gelmektense hiç gelmemeyi yeğledi. Ne annem ne de aileden bir başkası biliyor Sibel’le ilişkimi. Üç yıldır beraberiz oysa. Murat’la

beraber gittiğimiz bir partide tanışmıştım Sibel’le. Omuzlarına değen parlak siyah saçları, balkonda sigara içerken giydiği siyah deri montu ile nasıl da havalıydı. Sebebini anlamadığım bir öfke ile uzaktan izlemiştim her hareketini. O gün güzelliğini, kendine güvenini kıskandığımı zannetmiştim. Hep

öyle denmişti ne de olsa, kadınlar birbirlerini kıskanırdı. Hissettiğim şeyin çekim olduğunu sonradan anlayacaktım. Murat o gece fark etmiş miydi, ihtimal vermiş miydi acaba? Aklına bile gelmemiştir herhalde. İki ay sonra eşyalarımı toplayıp, Murat’ın asla atılmayan bilgisayar oyunu kutularıyla dolu evinden ayrılıp dosdoğru Sibel’e taşındığımda nereye gittiğimi söylememiştim, o da sormamıştı

Burçin Tetik Kimdir?

Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra Boğaziçi Türk Dili ve Edebiyatı ile İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun oldu. Yüksek lisansını Berlin Freie Üniversitesi’ndeki İngilizce Çalışmaları: Dil, Edebiyat, Kültür bölümünde yaptı. “Konuşan Suskunluklar” başlıklı tezinde soykırımdan hayatta kalan kadınların travmalarının edebiyat alanındaki izdüşümünü inceledi. Kadın haklarına distopik bir gelecekten bakan öyküsü “Eşçip” 2015 yılında Türkiye Bilişim Dergisi Bilimkurgu Öykü Yarışması’nda birinci oldu. 2018’de “Yarım Saat” adlı öyküsü KaosGL’nin düzenlediği Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda özel ödüle layık görüldü.

5Harfliler, Amargi Dergi, bianet, die tageszeitung, sisterhood-magazine gibi çeşitli mecralarda Türkçe, İngilizce ve Almanca yazıları yayımlandı. Alman die tageszeitung gazetesinin iki dilli platformu taz.gazete’de editör olarak çalıştı, Deutsche Welle bünyesinde sosyal medya ve video editörlüğü yaptı.

Halen Berlin’de yaşamaktadır.

Serbest yazar ve gazeteci olarak çalışmaya devam ediyor.

Genellikle beden politikaları, baskı kültürü, kadın düşmanlığı, gündelik cinsiyetçilikler ve kadın hakları üzerine yazıyor.