Kalben'in yeni albümü “Sonsuza Kadar” çok yakında sevenleriyle buluşacak. Yekta Kopan, bu buluşma öncesi Kalben ile konuştu.

Kalben, Kia'nın blog sayfasında yayınlanan röportajda konserlerde hayranlarıyla buluştuğu anları, şarkılarının yaratım sürecini ve yeni albümünün hissettirdiklerini paylaştı.

İşte Kalben'in anlattıklarından bazı bölümler; 

"Zor bir zamandan mı geçti Kalben? Özellikle de ilk albüm çıktıktan sonra…"

Çok zor bir zaman dersem haksızlık etmiş olurum. Çünkü şöyle bir tarafı oldu bu sürecin. Ben Zonguldak’ta 12 yaşında Senem adında bir kızla tanıştım ve konserde neden “O Ye Bebek” çalmadık diye bize kızdı. 70 yaşında bir büyük anneyle tanıştım. Kayseri’deydi yanlış hatırlamıyorsam. Torunuyla birlikte gelmişlerdi. İzmir’de hamile ve yanında bebeği, eşiyle gelen dünya güzeli bir aileyle tanıştım. İşin güzel tarafları, o kadar harika insanlarla ve hikâyelerle iç içe geçme şansı buldum ki… Zor olan taraflarını hep şarkılarda bırakmaya karar verdim. Dile getirmek dahi istemedim. Çünkü ayıp olur, çünkü öyle düşünmek istemiyorum. Müziğe onu karıştırmak istemiyorum. O karanlık, müziğin kendi ruhunun içinde hep olan bir şey zaten. Gündelik hayatımızda her şey ne kadar zor olursa olsun yine de bizim daha da zor olanın farkına varmamız gerekiyor. Hep daha zoru var. Yanı başımda daha zoru var. O yüzden ben hep yanı başımda daha zor olana bakıp onu daha kolay nasıl yapabilirim ve kendi durumumdan nasıl şikâyet etmem, ona odaklanıyorum. Tabii dost kaybettim. Bir yandan çok eski dostlarımla barışma şansı yakaladım. Hiç görmediğim insanları gördüm. Parlıyorlarmış aslında yakamozlar gibi. Ben onları görmüyormuşum. Yalancı bir güneşin altında kendimi kandırıyormuşum. Orada güneşleniyormuşum Mykonos’ta gibi. Ama o yalancı bir güneş. Git, gerçek gecede yakamoz gör. O yüzden böyle mutlu bir zaman aslında bu çünkü mutsuzluğu da gerçek.

Bu albüm hikâyeler getirecek. Aslında Kalben’in ilk albümünden, bugüne kadarki yaptığı işlerden, sahnelerinden, seyirciyle kurduğu ilişkilerden bildiğiniz hikâyeler…

Bu müzik yolculuğu bizi o kadar güzel yerlere götürdü ve öyle güzel insanlarla tanıştırdı ki… O sırada o güzel insanların acı çektiğini görmek bize de çok acı çektirdi. Müzik hep insanla ilişkili bir işmiş. Ben son 2-3 yılda bunu öğrendim.

Şarkıların yazılış sürecinde hiç “Ne yapıyoruz biz? Orada bombalar patlıyor, orada insanlar, orada acı, burada dert. Ben ne yapıyorum?” dediğin bir an oldu mu? Bırakmak demeyeyim ama durduğun bir an oldu mu?

Benim için bu bir yolculuk. Bu bir yol. Ben her zaman nerede doğduğumun farkında olan bir çocuktum. O yüzden de bu yolda almam gereken mesafeler var bunu biliyorum ama acının, yoksulluğun ve yoksunluğun bizi vazgeçirmesine izin vermek istemem.

Albümün kayıt sürecinde neler yaşandı peki?

Biz albümden önce evde demosunu yaptık. Sevgili, Berkant Tan İncesaraç’ın önderliğinde, kaptanlığında, gözetiminde ve sevgi dolu kalbinin içinde… Sonra da demomuzu alıp FadeOut stüdyolarına geldik. Ondan sonra da bu güzel stüdyoda önce enstrümanlarımızı kaydettik. Daha sonra vokallerimizi kaydettik. Bize çok kıymetli müzisyenler destek oldu bu albümde. Hem üflemelilerde, hem perküsyonlarda hem de vurmalılarda… İnanılmaz kıymetli müzisyenlerle çalışma fırsatı bulduk. Hiç kavga etmedik mesela.

Gerçekten hiç tartışma olmadı mı?

Olmadı. Dediğim gibi öncesinde demosunu yapmış olduğumuz için ve Berkant çok kararlı bir şekilde buraya geldiği için ve biz onun önderliğinde ilerlediğimiz için hiç kendimizi kaybetmedik. Yolumuz hep aydınlıktı.

Amacım bir kavga çıkarmak değil ama bu süreçte, evde Berkant ile senin aranda hiç sorun yaşanmıyor mu?

Çok dürüstçe söyleyeyim. Benim karakterimden ötürü hep bir zorluk olacak. Beni biliyorsun zor biriyim. Ama onun dışında hiç müzikle ilgili büyük bir fikir ayrılığına düştüğümüz olmuyor Berkant’la. Daha ziyade benim karakterimden ötürü oluyor.

Çıkardığın en büyük zorluk ne? Ne yapıyorsun?

İnatçı biriyim. Bazı konularda kafamı bir noktada sabitliyorum ve onu duyamıyorum gibi bir şey söylüyorum. Ya da bu yeterinde rüzgârlı değil gibi garip bir şey söylüyorum.

Bir ara sesin gitti. 1 ay kadar galiba bütün konserlerin iptal oldu.

Benim hayatımı çok sıkıştıran bir dönem oldu orada. Gerçekten artık ne düşünmeye, ne yaşamaya, ne de şarkı söylemeye mecalim vardı. Aynı anda çok şey değiştirmem gerekiyordu ve sonuç itibarıyla bu da bir insan vücudu, bir kalbi. Çok fazla ağladığım bir dönem oldu. Çok ağlayınca da ses tabii mutlu olmuyormuş onu öğrendim. Ağla, yorul, düşün. O yüzden onlar gittiler beni bırakıp. Ben de şunu fark ettim. Bazen insanlara kötü müzik götüreceğime hiç müzik götürmemek daha iyidir bunu düşündüm ve ben kötü konser veremem. Özür dilerim ama bunu yapamam. Tam olarak orada değilsem, yüzde yüz o gitarı çalıp, yüzde yüz o şarkıları söyleyemeyeceksem ve hayvan gibi eğlenemeyeceksek o gece, pantolon paçası sıçramayacaksa, o saçlar terden yağlanmayacaksa ben o konsere çıkmam. Yapamam. O yüzden böyle yapmadım o konserleri.

Sağlık çok önemli ki süreklilik olsun. Bir ay kadar her şey iptal oldu. Tırnak içinde müzik senin için durdu. O bir ayda ne düşündün? O bir ayda kendinle hesaplaşman, yüzleşmen sana ne dedi?

Kendimle yüzleşmeye vaktim bile olmadı. Çünkü düşünmem gereken çok şey oldu o zaman diliminde. Hayatımda ilk defa bir yetişkin gibi avukatlarla, mali müşavirlerle konuştuğum bir dönemdi. Hayatımızı da değiştirip o sıra taşındığımız için mesela koltuğu nereye koymam gerektiğini de düşünüyordum eş zamanlı olarak. Çok düşünemedim açıkçası. Hala da kendimi çok düşündüğümü sanmıyorum. İnsan kendini çok düşünmemeli. İnsan yaşamalı. İnsan sevdiği şeyleri yapmayı düşünmeli, kendini değil bence. Böyle bir karara vardım şu aralar. Şimdi de bunu uygulamak istiyorum. Düşünemiyorum kendimi, öyle bir hayatım yok. Albümü, sevdiğim insanlara götüreceğim. Onlarla birlikte bağıra çağıra şarkı söyleyeceğim, eve döndüğümde uyumaya zor bela zaman bulacağım, evde yemek yapabiliyorsam eşime ne mutlu bana.

Yapabiliyor musun?

Haftanın bir günü çamaşır günü. O gün bütün ev işlerini yapabildiğimi Berkant’a göstermeye çalışıyorum. Yemek, çamaşır, bulaşık… Hepsini aynı güne sığdırmaya çalışıyorum.

Albüm çıktıktan sonra hayallerin neler? Yine konserler olacak tabii… Başka şeyler var mı?

Daha önce gidemediğimiz yerlere gidebilmek. Mesela benim Van’a, Kars’a, Ağrı’ya sözüm var. Oralara gidebilmeyi çok istiyorum. Karadeniz’e sözüm var. Samsun’a, Ordu’ya, Giresun’a, Trabzon’a gidemedim. Gitmek çok istiyorum. Dünyada daha gidemediğimiz yerler var. Oralara gitmeyi çok istiyorum. Bizim müziğimizi gittiğimiz yerde on kişi dinliyorsa, o on kişiyi bulmalıyım. İnsanların müziğe verdikleri tepkiler beni iyileştirdiği için galiba… O güzellikle, o tepkilerle, o bakışlarla, o tebessümlerle, o sevdiğinin omzuna kafasını koymalarla iyileştiğim için…