KADIN ÖRGÜTLERİ

Işınsu Kestelli, "Ülkemizde 'Kadın Kıyımı' Var, İstanbul Sözleşmesi Eksiksiz Uygulanmalı"

İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı ve Turuncu Dernek Başkanı Işınsu Kestelli kadına yönelik şiddetin durdurulması için çağrıda bulundu.

İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı ve Turuncu Dernek Başkanı Işınsu Kestelli kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin son bulması için yazılı bir açıklama yaparak, ülkemizde bir 'kadın kıyımı' yaşandığına dikkat çekerek İstanbul Sözleşmesi'nin eksiksiz uygulanması gerektiğini söyledi.  

Kestelli'nin açıklaması şöyle;

"2020 yılında 382 kadın partnerleri, eski partnerleri veya aile bireyleri tarafından öldürüldü. Başka bir deyişle, 2020 yılında her gün en az 1 kadın katledildi. Sadece 29 Aralık 2020 tarihinde, medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla 4 kadın daha öldürüldü.

Artık bu yaşananlara “kadın cinayetleri” demek yetersizdir. Ülkemizde, bir “kadın kıyımı” yaşanmaktadır. Bu tablo karşısında, toplumsal cinsiyet eşitliğini güvence altına alan ve kadının sosyoekonomik statüsünü iyileştirmeyi hedefleyen yasal ve toplumsal girişimler yetersiz kalmaktadır.

Kadın ölümlerinin ve kadına karşı şiddetin engellenmesi için İstanbul Sözleşmesi’nin EKSİKSİZ ve KOŞULSUZ uygulanması şarttır. Cezasızlık, iyi hal indirimleri son bulmalıdır.

Yasal uygulamalar, önleyici sosyal politikalar ile desteklenmelidir.

Ayrıca, toplumun her kesiminin, kurumsal ve bireysel olarak, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı “amasız”, koşulsuz, topyekûn bir tavır almasının ve eyleme girişmesinin vakti gelmiştir. Susmak, görmezden gelmek, sorumluluk almamak ve dönüşüme katkı sağlamamak suça ortak olmaktır.

Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet temelli şiddete ve kadın cinayetlerine verilen tepkilerin kalıcı ve kapsayıcı olmaması, şiddetin medya ve sosyal medya malzemesi olarak kullanılması, kadın ölümlerinin romantize edilmesi ve kısa sürede tüketilerek unutulması yalnızca kadın cinayetlerinin sıradanlaşmasına sebep olmaktadır.

Bu dönemsel tepkiler ve kınamalar, kısa süre sonra yerini “aileyi” ve “anneliği” kutsayan, kadınları yine geleneksel toplumsal rollere hapseden, eril şiddeti aklamaya ve haklı göstermeye çalışan son derece tehlikeli demeçlere bırakmaktadır.

Kutsal olan aile ve annelik değildir, kutsal olan bir insanın hayatıdır. Bu anlayış temel ilke olarak belirlenmeli ve bu ilkeyi zedeleyen söylem ve demeçlere geçit verilmemelidir. Şiddeti öven ve eşitsizliği destekleyen bu demeçleri sarf eden kişiler hakkında gerekli yasal işlemler başlatılmalıdır.

Aksi taktirde, medyada, iş hayatında, özel ve kamusal alanda varlığını sürdüren ataerkil eşitsizlik düzeni varlığını sürdürecek, bu korkunç şiddet tablosunda bir iyileşme mümkün olmayacaktır.

Kadınları şiddet ile güçsüzleştirmeye çalışmak, yok saymak, örselemek, çeşitli politikalar ile etkisizleştirmek, sindirmek ve potansiyelini görmezden gelmenin bir topluma fayda getirmeyeceği aşikardır. Tam tersine, eşitliğin sağlanamadığı ve cinsiyete dayalı şiddetin yaygın olduğu toplumlar ruhu zedelenmiş toplumlardır ve yasal düzenlemeler ve politikalar ile önlemler alınsa da iyileşmeleri yıllar sürmektedir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, bir kadın sorunu değildir, toplumun her kesimini ilgilendiren ve olumsuz yönde etkileyen bir sorundur ve bu sorun, toplumun her kesiminin katkısı olmadan çözülemez. Erkekler de ataerkil eşitsizlik düzeninin nimetlerinden faydalandıkları kadar bu eşitsizlik düzeninden olumsuz etkilendiklerinin, güçlü olma, korkusuz olma, sorumluluk üstlenme, şiddeti araçsallaştırarak hayatlarını sürdürme baskısının onları da ezdiğinin farkına varmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması çabalarında kadınların yanında yer almalıdırlar.

Bizlere düşen, yasal mevzuatın eksiksiz uygulamasını ısrarla talep etmek, dayanışma ve sabırla toplumsal cinsiyet eşitliğini tesis etmek, şiddeti körükleyen, kemikleşmiş cinsiyet algılarını ortadan kaldıracak uygulamaların hayata geçirilmesini temin etmektir.

Bu çerçevede;

· Medya ve siyaset başta olmak üzere, her alanda kullanılan dilin, cinsiyetçi ifadelerden arındırılması gerekmektedir. Cinsiyetçi söylemler suç olarak nitelendirilmelidir.

· Yargı, siyaset, mesleki yaşam ve toplumsal yaşamda karar alma mekanizmalarının toplumsal cinsiyet eşitliği ilkelerine göre yeniden şekillendirilmesi şarttır.

· Medyada yaygınca izlenen programlar ve dizilerde şiddeti körükleyen, cinsiyet eşitsizliği barındıran ifadelere ve davranışlara yer verilmemeli, yasal ve kurumsal kontrol mekanizmaları etkin bir şekilde çalıştırılmalıdır.

· Toplumsal cinsiyet eşitliği dersi, okul öncesi ve ilköğretim müfredatına alınmalıdır.

· Askerlikte zorunlu toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri verilmelidir.

· Şiddet faili veya şiddet eğilimi olan erkekler için rehabilitasyon programlarına devam etme zorunluluğu getirilmelidir. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete yol açan etkenlere dair kapsamlı araştırmalar desteklenmeli, cinsel şiddetin önlenmesine yönelik geniş katılımlı politikalar oluşturulmalıdır.

· Kadınların, her alanda maruz kaldıkları taciz, mobbing, cinsiyete dayalı ayrımcılık içeren davranışları çekinmeden ifade edebildikleri ortamlar yaratılmalı, bu davranışların tekrarlanmaması için caydırıcı cezalar uygulanmalıdır."